25 Ekim 2010 Pazartesi

Üniversite-sanayi işbirliği olmazsa hiçbir Japon firması 50 yıl sonrasını göremez

1967'de ilk otomatik posta kodu okuyucusu üretildi, bunu 1970'teki ilk renkli videolu telefon, 1995'te dünyanın ilk DVD oynatıcısı ve ilk dizüstü bilgisayarı izledi. Toshiba, Ar-Ge’ye yılda 2,7 milyar dolar yatırım yaparak Japonya’nın bilim ve teknoloji politikasının oluşturulmasında da büyük katkılar yapıyor. Toshiba’nın Teknolojiden Sorumlu Başkanı Dr. Katsuhiko Yamashita Sabancı Üniversitesi’nin Uluslararası Danışma Kurulu’na katılmak için 5 Ekim’de Türkiye’ye geldi. Yamashita ile Japonya’nın giderek azalan ve yaşlanan nüfusunun yarattığı problemleri çözmek için oluşturulan stratejide üniversite-sanayi işbirliğinin rolünü ve Toshiba’nın uyguladığı işbirliği yöntemlerini konuştuk.
Hisashige Tanaka, Toshiba’nın temelleri 1875’te, daha sonra Shibauro Electric Company ismini alacak elektrik ekipmanları üretimi yapan Shibaura Seisaku-sho firmasını kurarak attı.  O zaman Tanaka 76 yaşındaydı ve bütün Japonya onu Karakuri Giemon, ‘mekanik harikaların dahisi’ olarak tanıyordu. Tanaka 1881'deki ölümüne kadar tutkulu bir zanaatkar ve mucit olarak yaşadı. Bilinen çalışmaları arasında alkolle çalışan bir buharlı gemi modeli ve hedefini 2 metrelik mesafeden asla ıskalamayan bir okçu çocuk olan “Yumihiki Douji” adındaki mekanik bebek var. Ancak en ünlü başyapıtı, hala Toshiba Corporation'a ait mekanik bir mucize olan ‘Man-nen Dokei’ yani ‘10 bin yıllık saat’. Bu altı yüzlü kronometre, zamanı 200 gün boyunca hatasız tutuyor. 1890’da Dr. Ichisuke Fujioka ve Shoichi Miyoshi tarafından kurulan Hakunetsu-sha & Co, Ltd ise Japonya’nın ilk elektrik ampulü üreticisiydi. Elektrik aydınlatma ekipmanları yapan firma daha sonraTokyo Electric Company ismini benimsedi.
1939’da bu iki firma birleşti ve Tokyo Shibauro Electric Company ismini kullanmaya başladı. Birleşme ile birlikte Toshiba adı rumuz olarak kullanılmasına rağmen 1978’e kadar resmen kullanılmadı. Bugün Toshiba Corporation, yaklaşık 40 ülkede sahip olduğu 100'ün üzerindeki alt şirketi ile binlerce megavatlık enerji istasyonlarından, enerji kullanımında en son yenilikleri ihtiva eden minyatür çip teknolojisine, sağlık ekipmanlarından silah sistemlerine kadar çok geniş bir yelpazede çalışıyor. Japonya’da 19 üniversite ile sürdürdüğü Ar-Ge işbirliğinin yanında İngiltere’de Cambridge Science Park'ta, yarı iletken yapılar konusunda ve Bristol'da yeni nesil dijital cep telefonları ve kablosuz erişim teknolojileri konusunda çalışmalar yapıyor, Amerika’daki Silikon Vadisi’nde ise çip teknolojileri konusunda araştırmalarını sürdürüyor.
Toshiba’nın Teknolojiden Sorumlu Başkanı Dr. Katsuhiko Yamashita, Sabancı Üniversitesi’nin Uluslararası Danışma Kurulu’na katılmak için 5 Ekim’de Türkiye’deydi. Dr. Yamashita Avustralya'daki Monash Üniversitesi’nden mühendislik yüksek lisans derecesini aldıktan sonra, Japonya'daki Imperial College’de elektrik-elektronik mühendisliği doktora programından mezun oldu.  Çalışma hayatına Toshiba’da sistem mühendisi olarak başlayan Yamashita, Toshiba bünyesinde sistem entegrasyonu, stratejik planlama, iş geliştirme ve stratejik yatırımlar alanlarında çalıştı. Şu anda Toshiba’nın tüm Ar-Ge, inovasyon, üniversite-sanayi işbirliği ve teknoloji yönetimi stratejilerini belirleyen ve uygulatan kişi olarak dünyanın teknoloji geleceğine de yön veriyor. Dr. Yamashita ile Japonya ve Toshiba’nın üniversite-sanayi işbirliği stratejileri hakkında konuştuk.
 Üniversiteler ile işbirliğine gitmeye mecbursunuz
 Üniversite - sanayi işbirliğine neden ihtiyaç duyuluyor?
Eğer dünyanın geri kalanı ile bağlantılı bir ülkede faaliyet gösteren bir şirketseniz üniversiteler ile işbirliğine gitmeye mecbursunuz. Bunun dört ana nedeni var. Öncelikli iki neden teknolojinin her alanda, tarihte daha önce hiç olmadığı kadar hızlı gelişmesi ve rekabetin artması. Eğer aynı alanlarda faaliyet gösteren rakiplerinizden hızlı olmazsanız patentleşebilecek pek çok temel teknolojiyi onlara kaptırabilirsiniz. Buda rekabetçiliğinizin birkaç yıl içinde yok olması anlamına gelir. Böyle bir sonla karşılaşmamak için tüm şirketler üniversitelerin teknoloji üretme potansiyelinden faydalanmak durumundalar. Üniversite - sanayi işbirliği için diğer önemli bir sebep ise para. Hiçbir şirket artık temel bilimlerde araştırma yapamıyor. Fizik ve kimya gibi bilimlerdeki hızlı gelişme özel alanlar oluşturdu ve bu konularda araştırma yapabilecek insan kaynağı bulmak ve laboratuvarlara yatırım yapmak bir şirket için büyük maliyetler getiriyor. Son olarak artık öğrenciler üniversitelerden sadece teorik bilgiler edinerek mezun olmak istemiyorlar. İş dünyasına yakınlaşmak, araştırmalarının sonuçlarını daha çabuk almak ve toplumda yarattıklarını değişiklikleri görebilmek istiyorlar.
Üniversite - sanayi işbirliği hangi yöntemlerle sağlanıyor?
Üniversite - sanayi işbirliği 6 temel yöntemle gerçekleşiyor. Bunlar; üniversite ve sanayi temsilcilerinin proje oluşumundan sonuca kadar beraber çalıştıkları ve projede eşit söz hakkı elde ettikleri ‘ortak araştırma projeleri’,  projeyi tamamen sanayinin yarattığı ve üniversitelerin uygulayıcı olarak katıldıkları ‘ısmarlama projeler’,  sanayinin ileride patentleşebilecek fikirleri olan araştırmacılara kaynak yardımı yapası anlamına gelen ‘Ar-Ge bursları’, sanayi ve üniversitenin ortak yatırımı ile kurulan ‘üniversite içi Ar-Ge laboratuvarları, üniversitenin ürettiği ve kendisinin kullanmasına imkan bulunmayan teknolojilerin lisanslarını satması olarak tanımlanan ‘sanayiye teknoloji lisanslama’ ve sanayi ile üniversitenin ortaklaşa Ar-Ge mühendisi yetiştirmesi için insan kaynağı alanında yapılan işbirlikleri.

Ar-Ge mühendisleri bilim insanları gibi büyük saygı görüyor
Japonya’daki üniversite - sanayi işbirliği geçmişini anlatabilir misiniz?
Geçmişte, Japonya’da bilim ve teknoloji birbirinden çok farklı algılanıyordu. Bilim, doğayı anlamaya ve gizemlerini çözmeye yönelik araştırmalar olarak görülüyordu. Herkes bilimin soylu bir uğraş olduğunu düşünüyor, bu yüzden de bilim insanları el üstünde tutuluyordu. Teknoloji ise toplumun ihtiyaçlarının giderilmesi ile ilgili bir uğraş olarak görülüyor ve teknoloji üreten mühendisler bilim insanlarına göre düşük bir sosyal sınıfa mensup olarak kategorize ediliyordu. Fakat günümüzde bilim ve teknoloji birbirini tamamlayan olgular olarak algılanıyor. Artık Ar-Ge çalışmalarının içinde hem bilim hem de teknoloji olduğu halk tarafından biliniyor ve bu sayede Ar-Ge mühendisleri de tıpkı eskinin bilim insanları gibi büyük saygı görüyor. Bu değişim üniversite ve sanayi işbirliğinin gelişmesi ile oldu. Dünyanın ilk mühendislik fakültesi 1886’da Tokyo Imperial Üniversitesi’de kuruldu ve sanayi ile işbirliğine başladı. Fakat üniversite - sanayi işbirliğinin istenilen seviyeye gelmesi 1995’ten sonra sağlanabildi.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra bile Japonya’daki üniversite - sanayi işbirliğinin durumu hiç de iyi değildi. Genellikle öğrenci ve sanayiye geçmiş eski öğretmen arasında kurulan bağlantı sayesinde işbirlikleri kuruluyordu. Sanayinin üniversite ile işbirliğinden beklentileri yüksek değildi sadece ‘iyi yetişmiş’ mezun istiyordu. 1960 - 1980 arasında sanayi tüm temel bilimlerde araştırma yapabilecek laboratuvarlar kurabiliyor, insan kaynağı bulabiliyordu. Devlet üniversitleri o kadar çok destekleniyordu ki, üniversite öğretim görevlileri hiçbir ek gelire ihtiyaç duymadan yüksek standartlarda yaşayabiliyordu. Bu da onlar için ek iş demek olan sanayi işbirlikleri ile ilgilenmelerine engel teşkil ediyordu. Ayrıca üniversitelerde alınan patentler devletin sayılıyordu bu da araştırmacıların haklarını kendilerine ait olmayacak teknolojiler için çaba harcamasını teşvik etmiyordu.
Japonya’nın 2025 hedefine ulaşabilmesi için en önemli konu
1995’ten sonra üniversite - sanayi işbirliğinde gelişme olmasının sebebi neydi?
Japonya’da üniversite - sanayi gelişmesine sebep olan en büyük etken şu anda üçüncü adımı uygulanan ‘Japonya Bilim ve Teknoloji Planı’dır. İlk adımı 1996-2000 arasını kapsayan planla beraber 4 yıl için 149 milyar dolarlık kaynak bilim ve teknoloji araştırmalarına ayrıldı. İkinci adım 2001-2005 arasında uygulandı ve 4 yıl için 210 milyar dolar kaynak ayrıldı. Üçüncüsü ile de 2006-2010 arasında uygulanıyor ve 4 yılda 230 milyar dolar tutarında bilim ve teknoloji yatırımı yapılacak. Fakat sadece bu yatırımlarla istenilene ulaşılamazdı. 1999’da patentleşen araştırmayı yürüten öğretim görevlilerinin patent gelirlerinden pay alması sağlandı, 2002’de geniş kapsamlı fikri mülkiyet hakları düzenlemeleri yapıldı ve 2003’te üniversite - sanayi işbirliğini desteklemek için vergi indirimleri kanunlaştırıldı. İlk adımda 10 bin doktora öğrencisinin araştırması desteklendi, ikinci aşamada Ar-Ge ulusal öncelikle arasında en üst sıraya yerleştirildi ve 50 yıl içinde 30 Nobel ödülü kazanılması hedeflendi, üçüncü aşamada ise yaşlanan nüfus ve Asya’daki yükselen ülkelere karşı bilim ve teknoloji üstünlüğün korunması için gerekli adımların atılmasına karar verildi.
Bu hedefe varmak için hangi adımların atılmasına karar verildi?
Öncelikle toplum tarafından benimsenecek bir bilim ve teknoloji politikası belirlendi. Bu politika 2025’te Japonya’nın yaşamak için en ideal ülke olması amacıyla oluşturuldu. Japonya 2025’te tüm dünyaya açık, farklı kariyerlere sahip, uzun ve sağlıklı yaşan ve dünyanın problemlerine çözüm üren bir toplum olacak. 2025’e giden yoldaki politikanın 3 ana hedefi ve bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirilmesi gereken 6 bileşeni var. Ana hedefler; Japonya’nın ulusal potansiyelini en yüksek seviyeye çıkarmak, ulusun güvenliğini sağlamak, halk sağlığını güvence altına almak ve insanlığın bilgelik düzeyine katkıda bulunmak olarak tayin edildi. Bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirilmesi gerekenler ise sürdürülebilir ekonomik kalkınma için yenilenebilir enerji ve çevreye dost üretim yöntemleri geliştirmek, Japonya’da inovasyon kültürünü yaygınlaştırmak, ulusun sağlığını geliştirmek için gerekli teknolojileri geliştirmek, bilgi üretiminde kuantum sıçraması yapmak, bilim ve teknoloji alanında büyük aşamalar kaydetmek, dünyanın en güvenli ülkesi olmak için gereken araştırma faaliyetlerini sürdürmek olarak belirlendi.  Bu starteji çerçevesinde öncelikli olarak sağlık, bilişim teknolojileri, çevre bilimi, nano-teknoloji ve yeni malzemeler konusundaki araştırmalara öncelik verilmesi kararlaştırıldı. İkincil öncelik verilen teknoloji alanları ise enerji, alt yapı ve endüstriyel üretim teknolojileri oldu.
Bu stratejide üniversite - sanayi işbirliği ne kadar önemli?
Japonya’nın 2025 hedefine ulaşabilmesi için en önemli konu olduğunu söyleyebiliriz. Japonya hızla yaşlanıyor. Bugün 15-65 yaş aralığındaki çalışabilecek nüfus 83 milyonken bu rakam 35 yıl içinde 45 milyona düşecek. Bu tüm Japonya iş gücünde neredeyse yarı yarıya bir azalma demek. Bu işgücü açığının yol açacağı tehditleri verimli çalışan bir üniversite - sanayi işbirliği ağıyla bertaraf edebiliriz. Aksi takdirde hiçbir Japon firması 50 yıl sonrasını göremez.

Üniversiteleri ve araştırmacıları iyi anlamak gerekiyor
Üniversite - sanayi işbirliğinde başarı için önemli olan noktalar neler?
En önemli konulardan biri üniversiteleri ve araştırmacıları iyi anlamak. İş dünyası ile üniversite hayatının birbirinden çok farklı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Üniversitedeki araştırmacılar önceden belirlenmiş hedefler için ortak çalışmayı sevmiyorlar, tek başlarına ilgi duydukları konularda özgürce deneyler yapmaktan hoşlanıyorlar. Başka araştırmacıları aynı projede olsa dahi iş ortağı olarak değil bilimsel rakip olarak görüyorlar. Profesörler mentordan ziyade feodal hükümdar gibi görülüyor. Bu yüzden bağlı oldukları profesörden başka birinin yürüttüğü çalışmalarda istekli olmuyorlar. Bu sorunları aşmak kolay olmadı.
Bu sorunlar nasıl aşıldı?
İlk önce fikri mülkiyet haklarında ilerlemeler kaydedildi. Sonra hükümetin üniversitelere verdiği teşvik azaltıldı. Bu sayede üniversiteler sanayi ile işbirliğine yaklaştırıldı. Atılan bu ilk adımdan sonrası çok önemliydi çünkü benim de onlarca defa deneyimlediğim gibi laf olsun diye yapılan Ar-Ge anlaşmalarından hiçbir sonuç çıkmıyor. Sonuca ulaşmak için üniversitelerin herhangi bir ürünün nasıl üretildiğini anlamaları gerekiyordu. Eskiden pek çok araştırmacı patentlerin sahiplerine servet kazandırdığını düşünüyordu. Halbuki sadece bin patentten sadece 3’ü kar ediyor. Üstelik günümüzde en ufak bir teknoloji ürünü için binlerce başka patente ihtiyaç duyuyorsunuz. Yani aldığınız bir tek patent elinizde başka binlerce patent hakkı yoksa ürüne dönüşemiyor. Araştırmacılar sanayinin gerçeklerini anladıktan sonra işbirliğine daha da yakın oldular. Sanayi de ortak araştırma projelerinde liderliği genellikle üniversitedekilere vererek onların daha rahat ve üretken hissetmesini sağladı. Ayrıca devlet eskiden koşulsuz olarak üniversiteye sağladığı kaynağı azaltırken, hedefi belirli olan Ar-Ge projelerine olan desteğini arttırınca son on yılda pek çok başarılı projeye tamamlandı.
Toshiba hangi konularda üniversitelerle Ar-Ge ile işbirliği yapıyor?
Yarı iletkenler, elektro-manyetik malzemeler, hafıza birimleri, mekatronik, robotik, multi-medya, gömülü sistemler, pil, eğitim ve üretim sistemleri konularında üniversitelerle işbirliği içindeyiz.
Dünyadaki en iyi beyinlerin Toshiba ile yakınlaşmasını istiyoruz
Üniversitelerle işbirliği konusundaki politikanız nedir?
Sağlıklı bir işbirliği projesi kurgulayabilmek için öncelikle şirketin önem verdiği iş kolları ve bu iş kollarının teknolojik ihtiyaçlarını belirliyoruz. Bu teknolojilerin hangisi daha az araştırılmışsa riskimizi azaltmak ve üniversiteler için işbirliğini cazip kılabilmek için ona yöneliyoruz. Hangi üniversite ve araştırmacı ile işbirliği yapabileceğimize gerçek Ar-Ge potansiyelini belirledikten sonra karar veriyoruz. Asla bir konuda popüler oldukları için en büyük isimlere yönelmiyoruz. Her proje için ayrı bir işbirliği stili seçiyoruz. Projelerde hem şirket içindeki hem de üniversitedeki insan kaynağının kalitesini arttırmaya yönelik çalışıyoruz.
Bu politika Japonya dışındaki üniversiteler için de geçerli mi?
Elbette, hatta son yıllarda Japonya dışındaki üniversitelerle olan işbirliğimize daha fazla önem vermeye başladık. Dünyadaki en iyi üniversitelerle staj programları başlattık. Türkiye’den de Sabancı Üniversitesi ile bir staj programımız var. Amacımız dünyadaki en iyi beyinlerin Toshiba ile yakınlaşmasını sağlamak.
Toshiba’nın Türkiye’deki bir üniversite ile ortaklaşa bir Ar-Ge merkezi açması için hangi koşullar gerekli?
Bizim için tek koşul bizi çağıracak üniversitenin işimize yarayacak teknoloji alanlarından birinde dünyada olmayan bir uzmanlaşma sağlamış olması. Toshiba’nın hiçbir devletten teşvik beklentisi yok. Biz sadece bilginin peşindeyiz. Dolayısı ile tek koşul başka yerde bulamayacağımız bilginin belirli bir coğrafi bölgede üretilmesi. Türkiye’yi ileride özellikle nano-teknoloji alanında daha fazla işbirliği yapabileceğimiz ülkelerden biri olarak görüyorum.


Toshiba, ‘mekanik harikaların dahisi’ olarak tanınan kurucusu Hisashige Tanaka’nın izinde 1959'da ilk transistörlü televizyonu, ilk mikrodalga fırını ve günümüzdeki video oynatıcıların temelini oluşturan sarmal taramalı kayıt kafasını geliştirdi.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa